Perşembe , 6 Haziran 2013

Etiket Arşivi: 2nisan otizm farkındalık

Haber Aboneliği

ANNELİK EN ÖZEL DUYGUDUR

 

2

Hülya Hanım ile tanıştığım ilk günü hatırlıyorum. Sakin, kendine güvenli, son derece güler yüzlü ve kibar bir anne olarak tanımıştım onu. İlk intiba önemlidir derler ya hani öyle oldu işte. Ben onu çok sevmiştim. Sanırım o da beni sevip güvenmişti. O zaman anaokulu müdürüydüm. Ne de olsa bir tanecik oğlu Mert’i anaokuluna yazdırarak emanet edecekti. “Esra Hanım ben okulu da sizi de çok beğendim ama Mert’in özel durumu nedeniyle bazen kafamız karışabiliyor babamıza da danışıp onunla birlikte gelerek en son kararı verelim” demişti bana. Sonra Alper Bey geldi. Sanırım o güven ve sevgi duygusunu o da hissetti ve Mert bizim okulumuzda kaynaştırma öğrencisi olarak başladı. Mert’i görmelisiniz enerjisi ve yakışıklılığı ile sanki bir uğur böceği :)

Nisan “Dünya Otizm Farkındalık Ayı” olarak kabul ediliyor tüm dünyada. Bu vesile ile 2 Nisan Dünya Otizm Farkındalık Günü için benim siteminde katıldığı ortak bir yayına imza atmıştım. Ay ortasını ise işbirliği yaptığımız  Uzman Psikolog Ayşin Merdal Yarar’ın  Otizm:Farklı Bir Dünya  yazısına ayırmıştım. Nisan ayının son ve en değerli konuğu ise  Hülya Hanım ve benim bir tanecik Mert’imin öyküsü olsun istedim.  Ayrıca bu yazı yayınlandıktan bir süre sonra “Anneler Günü”  nü kutlamış olacağız. Ben Sevgili Hülya Hanım’ın bu kıymetli gününü şimdiden kutluyorum. Ve nezdinde hiç bir zaman hakları ödenmeyecek nice değerli annelere de buradan sevgi ve saygılarımı gönderiyorum.

*İlk ne zaman ve nasıl anladınız Mert farklı bir bebek diye?

18 aylıkken anladım. Bir şeyler farklıydı. Mert biraz fazla başına buyruk bir çocuk ama. Büyüdükçe yaşıtlarıyla arasındaki farklar açılmaya başlıyordu.

*Ne yaptınız fark ettiğinizde?

Eşimle paylaştım.Ancak eşim böyle bir şey olamayacağını söyledi.Kabul etmedi. Benim abarttığımı düşündü. Erkekler bunu hemen kabul etmiyor ne yazık ki. Sonrasında da benim hastalığım devreye girdi. Ve böylece teşhis konması Mert ancak 2,5 yaşına geldiğinde mümkün oldu.

*Ben aslında sizinde önemli bir rahatsızlık geçirdiğinizi biliyorum.Ve bu süreçte 20 gün Mert’ten ayrı kaldınız. Sonrasında hem kendi rahatsızlığınız hem Mert’in özel durumu…Nasıldı tüm bunlarla baş edebilmek?

Kendi rahatsızlığıma oldukça pozitif yaklaştım. Tiroid kanseri tedavisi gördüm. Doktorum bana hastalığımı söylediğinde “aaa öyle mi peki şimdi ne yapmalıyız nasıl bir yol izlemeliyiz” diye sormuştum. Ama tabii benimde sabrımın bittiği zamanlar oluyor. Daha doğrusu kendimle ilgili her şeyi daha rahat kabul edebiliyorum belki ama çocuğunuzla ilgili gerçekler öyle kolay kabul edilemiyor. Mert’i bu şüphelerimizi hissettiğimizde ilk Prof.Bengisu Semerci ‘ye götürdük. Pek tanınan ,bilinen bir psikolog olarak karşımda ruhsuz bir şekilde oğluma “yaygın gelişimsel bozukluk” tanısı koydu. Bilmiyorum belki kötü bir şeyi duyduğunuzda o ilk haberi aldığınız kişiyi silersiniz belki benim için öyle de bir duyguydu ama. Onun için normal de olabilir her gün bu tür haberler vermek. Fakat ben bir anne olarak 15 gün durmadan gözyaşı dökmüştüm. Başıma gelen şey için ; acaba 35 yaşında anne oldum bu mu,acaba bilgisayar işlerimle uğraşırken mi oldu, acaba çok mu televizyon izledi vesaire vesaire onlarca şeyi sorgulayıp kendimi suçlamıştım. Ve şu anda bana Bengisu Semerci otizme çare buldu deseler bir daha kendisine gitmem. Kendisine de söylediğim için ben bu ismi özellikle yaşadıklarımdan yola çıkarak söylemek istedim.

*Tabii ki söyleyin.Bunlar sizin yaşadıklarınız sonra neler oldu?

Mert’ e  Atipik Otizm  teşhisi kondu.Sonra Mert ile birlikte yoğun bir eğitim programına başladık. Dil terapistleri, psikologlar ve sosyalleşmesi için okul öncesi eğitim aramaları devam etti. Bu arada Yankı Yazgan’ a da devam ettik ama ondan da alacağımız şeyler bitti artık. Teori ve pratik başka oluyor. Bazen ona gitmek yerine annelerle oturup konuşmak daha iyi geliyor insana. Paylaşım önemli oluyor.

Otizmli çocukları olan aileler genelde boşanmış anne baba oluyorlar. Şartlar böylece bazen daha da ağırlaşabiliyor. Özellikle erkekler bu durumu kabul etmediği için anneler yalnız kalabiliyor. Anne hiç bir şartta çocuğunu bırakmıyor.  Benim anne olarak tek isteğim sevildiği bir ortamda güvenli olarak üç saat bile olsa kalması.

*Anne olarak neler yaşıyorsunuz tüm bunlar olurken?

Özgür bir alanımız yok. Eşinizle paylaşımlar yer değiştiriyor ister istemez. Kendinizi tamamen çocuğunuzun eğitim hayatına adıyorsunuz. Çalışmayı anneler bırakıyor tabii o da baba tarafından şanslıysanız. Anneanne babaanne desteği alabiliyoruz ama hayat her gün devam ediyor bizim için. Ve yolumuz uzun… 5 yaşına kadar bir mucize bekliyorsunuz. Bir sabah uyanınca anne deyip konuşacağını düşünüyorsunuz. Fakat süreç her zaman böyle işlemiyor. Şu anda artık böyle bir mucizenin olmadığını anlıyorum. Sadece kendini ifade edecek düzeye gelsin okuma yazma öğrensin. Şimdilik kendine göre bir dil geliştirdi.  Ben anlıyorum çocuğumu :)

*Mert şu anda kaç yaşında ve eğitime nerede devam ediyor?

Mert 7 yaşında oldu. Bu yıl da  Okyanus Suadiye ‘de okul öncesi sınıfındayız. Orada mutluyuz. Okuldan ve veli profilinden çok memnunuz. Hatta geçen gün Mert’i alıp çıkarken bir veli ile karşılaştım. Kızı  Mert’e aşık olmuş. Annesine bütün gün onu anlatıyormuş ama benle hiç ilgilenmiyor demiş. Çok güldüm mutlu oldum.

*Annelere babalara ne söylemek istersiniz?

Çocuklarınıza öff demeyin. Arkadaşlarım var “ayy bu çocuk günde on bin kere anne diyor” diyen. Lütfen  şikayet etmeyin. Ben anne desin diye yedi yıldır uğraşıyorum. (Burada iki anne olarak gözlerimiz nemli :( ) “Anne ” demeleri bile büyük bir lütuf. Evlatlarınızın kıymetini bilin. Çocuklarınızı kişilikleriyle, yaramazlıklarıyla her şeyiyle kabul edin.

*Bence Allah , sizin ona çok iyi bir anne olacağınıza inandığı için Mert’i size gönderdi:)

Herkes kendi yaşadığını kendi bilir. Benim çocuğum bana göre normal bir çocuk. Hem de çevremde gördüğüm bir çok çocuğa göre daha normal bence  :)

*Evet zaten normal nedir ve kime göre neye göre normaldir? Mert son derece derli toplu, hatta fazla titiz harika bir erkek çocuğu :)  

Evet biliyorsunuz siz onu… Özellikle bizim gibi yaygın gelişimsel bozukluk tanısı konmuş çocukların ailelerinin tek bir isteği var. Çocuklarımızın kendilerini ifade edecek düzeye gelip hayatlarını devam ettirmeleri.

Bu çocuklar çok akıllılar her şeyi öğrenebiliyorlar. Ama önemli olan bunları doğru sıralamayla kullanmasını bilmek. Yoksa yabancı dil öğretin öğrenebilirler. Matematik işlemlerinin hepsini yapabilirler. Ama aslında bende tüm anne babalar gibi ilk önce isteğim Mert’ in mutlu bir birey olması. Dediğim gibi toplum içinde ihtiyaçlarını dile getirecek kadar kendini ifade edebilmesi. Tüm önceliklerimiz çabalarımız bunlar için. Yapacak çokta fazla bir şeyimiz yok aslında , bazen arkadaşlarımla oturup ağladığımız zamanlar oluyor.

Bu süreçte bana gerçekten çok destek olan Sevgili Ebru Erdoğan’dan bahsetmek isterim size. Ebru Hanım Mert’in ilk özel eğitimcisi. Ancak bana da bu süreçte gerçekten pozitif anlamda çok çok destek olmuş birisidir. Her gittiğimizde “bu senin suçun değil” “birlikte atlatacağız” diye bitmek tükenmek bilmeyen sabrını göstermiştir. Mert’i ilk kendisine götürdüğümüzde neredeyse altı ay hiç bir konsantrasyonu olmadan; ben sadece onu tutmaya çalışarak geçirdiğimiz bir süreç yaşadık. Ben tam pes etmişken böyle hiç bir yere varamayız derken baktım Mert’ten sesler çıkmaya başladı. Sonrasında ise  eğitim aldigimiz isimleri özellikle belirtmenizi isterim çünkü Mert’in gelişiminde çok önemli rolleri var konuşma terapistimiz Gülten Akbulut, özel eğitimcimiz Oktay Taymaz Sari ve duyu bütünlemesi konusunda da Sedef Hanim.

*Sizce toplum bu konuda nerede?

Beni mutlu eden en önemli etkenlerden biri toplum tarafından bilincin artması. Duyarlı insanlar artıyor. Nadir anlayışsız insanlarla karşılaşıyorum. Ama problem olarak önümüzde en büyük sorun okul oluyor. Eğitim sistemini zaman zaman kötü amaçlı kullanabiliyorlar. Ticari kaygılara dönüşebiliyor. Bu iş sevgi ve emek ile gidilmesi gereken bir yol. Bu çocuklar iyi insanlar. Hepimizin olmaya çalıştığı insanlar. Aslında hepimizin çocuklarımıza  öğretmeye çalıştığı iyi insan ol, kötülük yapma, kimsenin malını çalma diye öğretilerimizin hiç birini bu çocuklar bilmiyor. Çünkü onlar melek. Hepimizin otistik tarafları olabilir. Her geçen gün dünyada bu nüfus artıyor. Hepimiz bir sürü kişisel gelişim kitapları okuyarak farkındalıklarımızı yükseltip iyi insan olmak için çabalıyoruz. Bu çocuklar zaten öyle ve asıl biz onlar gibi saf ve masum olmak için uğraşıyoruz diye düşünüyorum artık çoğu zaman….

Toplumsal bilinci arttırmak için herkesin taşın altına elini koymasını diliyorum. Özellikle özel okullarda 1 tane , 2 tane SBS birincisi öğrenci çıkarmaya çalışmak yerine gerçekten eğitime ihtiyacı olan özel eğitimli öğrencileri kaynaştırarak onlarında başarılarına odaklanmış ; insana bireye saygılı, duyarlı bir toplum hayal ediyorum.

*Çok teşekkür ederim bana ve bunu okuyacak anne ve babalara başka pencerelerden hayata bakmayı öğrettiğiniz için. 

 

20130428-205744.jpg   20130428-205807.jpg

20130428-205832.jpg   20130428-205909.jpg

#2NisanOtizmOrtakYayin / #otizmifarketyasamipaylas

#2NisanOtizmOrtakYayin /  #otizmifarketyasamipaylas

2 NİSAN DÜNYA OTİZM FARKINDALIK GÜNÜ…NİSAN DÜNYA OTİZM FARKINDALIK AYI….

ORTAK YAYIN YAZISI – M. İREM AFŞİN                                                      2 Nisan 2013

Otizm… Yaşamın farklı bir penceresi…

 

Nisan… Aylardan bahar. Havada baharın müjdecisi kokular, yavaş yavaş açan çiçekler, cıvıltıları ile hayatımıza neşe katan kuşlar, güneşin sıcak ışığına kavuşan dünya. Nisan, ruhumuzu aydınlık günlerde ferahlattığımız ay.

Nisan, 2008 yılından bu yana, dünya üzerinde yaşayan milyonlarca çocuk ve aileleri için çok başka bir anlam daha taşıyor: OTİZM.

2 Nisan, tüm dünyada otizm konusunda farkındalık yaratarak otizmden kaynaklanan sorunlara çözümler yaratmak amacıyla, 2008 yılında Birleşmiş Milletler tarafından “Dünya Otizm Farkındalık Günü” olarak ilan edildi. Her yıl, “Otizm Farkındalık Ayı” olan Nisan ayı boyunca dünya genelinde otizmin sorunlarını ve çözümleri konuşuluyor, araştırmaların teşvik edilmesi ve erken teşhisle tedavinin yaygınlaştırılması hedefleniyor.

4

Oğluşum Nazım Özgün ile otizm labirentine adım attığımız o ilk günden bugüne 8 yıl geçti. Otizmin karmaşık fırça darbeleri yüzünden, hayatımızın yol haritasını yeniden tanımladık. Bazen düşününce sanki otizmden önce bir hayatımız yokmuş gibi hissediyorum. Çok eskiden kendini fanusuna kapatmış ruh bebeğimin, şimdi benimle hayatı paylaşması nasıl bir mucizedir, çok iyi biliyorum.

Otizm, doğuştan gelişen, genetik altyapıya dayanan, karmaşık nörolojik-biyolojik tabanlı bir gelişim bozukluğu. Başkalarıyla etkileşimde bulunmayı engelleyerek bireyin kendi iç dünyasıyla baş başa kalmasına yol açan otizm, genellikle 3 yaştan önce ortaya çıkarak çocukların sosyal iletişim, etkileşim ve davranışlarını olumsuz olarak etkiliyor.

Amerikan Sağlık Bakanlığı verilerine göre bugün dünya genelinde okul çağındaki her 88 çocuktan biri otizm teşhisi alıyor. Otizm erkek çocuklarda kız çocuklara oranla 3-4 kat daha fazla görülüyor, her 54 erkek çocuktan biri günümüzde otizm riski taşıyor. Dünyada son yıllarda şeker, kanser ve AIDS dahil olmak üzere bir çok hastalıktan daha fazla sayıda otizm teşhisi alınıyor.

Ülkemizde sağlıklı istatistikler olmaması nedeniyle, Otizm Platformu’nun öngördüğü verilere göre, tahmini olarak 550.000 otizmli birey ile 0-14 yaş grubunda 150.000 civarında otizmli çocuk bulunduğu “varsayılıyor.” Otizmli bireylerin ebeveynleri, kardeşleri, yakın akraba ve çevreleri de hesaba katıldığı zaman, Türkiye’de her ile yayılmış durumda otizmden etkilenen 2 milyondan fazla vatandaşımızdan bahsedebiliriz.

Otizmin kapısını açmak için ilk önemli adım, erken teşhis. Otizm, yaklaşık bir yaş civarında ilk belirtilerini gösteriyor. Annenin sesi ve gülümsemesi gibi sosyal uyaranlara bebeğin tepkisiz kalması veya tepkilerinde yavaşlık olması, göz teması kurmada zorluklar, motor gelişmede ve taklit becerilerinde gecikme, uyku ve yemek düzeninde sorunlar ilk belirtiler arasında sayılabilir. Çok yaygın bir yanlış kanı, özellikle erkek çocukların geç konuştuğu veya anne/babası geç konuşan çocukların da geç konuşacağı düşüncesi… Ve erken teşhis, otizmli çocuğun gerekli eğitim ve tedavileri alarak hayata katılması için ilk önemli adım.

Eğer çocuğunuz;

  • Sizinle ve başkalarıyla göz kontağı kurmuyorsa,
  • İsmi söylendiğinde veya çağrıldığında dönüp bakmıyorsa, söyleneni işitmiyor gibi davranıyorsa,
  • Konuşmada yaşıtlarının gerisinde kalmışsa, başkaları ile söyleşiyi başlatma ya da sürdürmede belirgin bir bozukluğu varsa, basmakalıp, yineleyici (ekolali) ya da özel bir dil kullanarak garip konuşuyorsa veya konuşması hiç gelişmemişse,
  • Gözleri sık sık bir şeye takılıp kalıyorsa,
  • Anlamsız gülme veya ağlama krizleri varsa,
  • Parmağıyla istediği şeyi işaret ederek göstermiyorsa,
  • Oyuncaklara amacına uygun oynamayı beceremiyorsa, yaşıtlarının oynadığı oyunlara ilgi göstermiyorsa,
  • Ellerini kanat gibi çırpma, parmak uçlarında yürüme, kendi çevresinde veya eşyalar etrafında dönme, sallanma, çırpınma şeklinde garip ve yineleyici hareketleri (stereotipi) varsa,
  • Bir şarkının bir bölümünü tekrar tekrar söylemek, dolapların kapaklarını sürekli olarak açıp kapatmak, ayak parmaklarının ucunda odanın bir ucundan öbür ucuna koşturmak, bazı eşyaları döndürmek veya sürekli sıraya dizmek gibi çeşitli ilgi ve davranış takıntıları varsa,
  • Günlük yaşamındaki düzen ve program değişimlere aşırı tepkiler veriyor ve uyum sağlayamıyorsa,
  • Kendisine ve çevresine yönelik zarar verici davranışlara sahipse,

vakit kaybetmeden teşhis için uzmanlara başvurmak gerekiyor.

 

3

Otizmin tedavisi var mı? Otizm, beş bilinmeyenli bir denklem gibi: Nedenleri tam olarak saptanamadığı gibi tek bir kesin tedavisi de günümüzde “henüz” mevcut değil! Otizm, toplumsal fark, ırk, dil, din gözetmiyor, çocuk yetiştirme biçiminizle veya sosyo-ekonomik koşullarınızla da ilgilenmiyor. Genetik faktörlerin yanı sıra, çevresel koşulların – yanlış beslenme, çevre kirliliği, kimyasal maddeler, yanlış ilaç kullanımı, ağır metaller, aşılarda bulunan bazı koruyucu maddeler vb.- otizmi tetiklediği düşünülüyor.

Otizmde biyolojik tedaviler ile ilgili çalışmalar devam ederken, bugün için kabul edilen en önemli tedavi aracı, erken yaşta verilmeye başlanan yoğun bireysel özel eğitim. Doğal gelişim gösteren her çocuğun kendiliğinden öğrendiği her şeyi, otizmli bir çocuğa özel eğitim yardımı ile öğretmek zorundasınız. Bu durum bazen iğneyle kuyu kazmaya benzese bile, her otizmli çocuk kendine göre bir öğrenme biçimine sahip. Önemli olan, kapıyı açacak doğru anahtarı bulmak.

Bilimsel olarak erken yaştaki çocuk için kanıtlanmış yoğun eğitim süresi haftada bireysel ve grup eğitimi olarak 40 saat. Oysa ülkemizde sosyal güvenlik kapsamında “otizm özel eğitim raporlu” çocuklar için aylık 6- 12 saat olan özel eğitim süreci, dünya genelinin oldukça gerisinde kalıyor.

Otizmli çocukların mutlaka eğitim sistemi içinde yer almaları gerekiyor. Çünkü eğitim, otizmli birey için her şeyden önce “tedavi” anlamına geliyor. Otizmi diğer engel gruplarından ayıran en önemli farkerken tanı ve erken bireysel/kaynaştırma eğitimiyle otizmli çocukların sorunlarının büyük bir kısmını aşmaları.

Oysa yaşamın gerçeği hiç de böyle söylemiyor size! Oğlum Nazım Özgün ile okul öncesi eğitim, ilkokul ve ortaokul süreçlerinde yaşadıklarımız, ayrımcılık hikayelerinden ibaret.  Otizmli/Aspergerli çocuk, genellikle bilgi eksikliğinden kaynaklanan dirençleri nedeniyle, okul yönetimleri, öğretmenler ve diğer veliler tarafından okulda “istenmeyen çocuk” ilan ediliyor. Kaynaştırma raporlarına rağmen, okul idareleri otizmli kaynaştırma öğrencisinin kaydını almak istemiyorlar. Okul yaşamı esnasında yaşanan sorunların büyük bir kısmını hoşgörü, anlayış ve bilgi yetersizliğinin giderilmesi ile çözebiliriz, yeter ki toplum tarafından yaşamın her anında bizlere dayatılan en büyük “engel” olan ayrımcılığı yok edelim!

Otizmin oldukça karmaşık yapısı, otizmli bireyle birlikte ailesi başta olmak üzere yakın çevresindeki herkesi hayatın tüm evrelerinde etkiliyor. Otizmli bir çocuğun ilerlemesinde en büyük sorumluluk ailelerde, en ağır yük de annelerin omzunda! Otizmden etkilenen bireyin ve ailesinin her şeyden önce yalnız ve ötelenmiş bir hayata mahkum edilmemesi için, özellikle doğal gelişim gösteren çocuk ebeveynlerinin toplumsal yaşamı bizimle paylaşmayı öğrenmeleri gerekiyor.

 Oğluşum, benim uğur Böcüğüm, aldığım her nefesin anlamı, yaşam öğretmenim! O’nunla birlikte otizmle mücadele ederken, mutluluğun tek bir bakış veya tek bir kelimeden ibaret olduğunu görme fırsatım oldu. Seslenince dönüp bakması, ağzından tek bir kelime çıkması, ağlayıp öfke krizleri geçirmeden bir tam gün geçirmesi, benimle gezmeye, markete, restorana, sinemaya gidebilmesi, kendini hayatın gündelik akışında veya okul hayatı içinde idare edebildiğini görmek için… yıllarca sabırla bekledim.

Biz ikimiz,  çok başka bir yerden, büyük bir boşluktan, hiçlikten, sessizlikten, kapalı bir fanusun içinden geliyoruz. Yoku çok, azı fazla, yaşam sevincinin dibine vuran, hayatı farklılıkları ile yaşamayı öğrenmek zorunda kaldığımız bir uçurumun taa en dibinden geliyoruz. Öyle bir yerden geliyoruz ki, “gelmez, düzelmez, hayata katılmaz, konuşmaz, kendini seslendirmez, hayatı anlamaz, anlatamaz, asla paylaşamaz, duygularını gösteremez, hissedemez, arkadaş olamaz, okuyamaz, hiçbir zaman tam öğrenemez, hatta sevemez” demişlerdi… Hepsinin ne kadar boş olduğunu yaşama sımsıkı tutunmasıyla gösteren oğluşumun annesi olmak kadar beni hayatta tanımlayan bir şey yok!

 

Son 8 yılda ailemiz haline gelen otizm topluluğunun içindeki her otizmli çocuk benim de çocuğum, otizmli anne-babalar ise yoldaşım. Onlardan sadece biri olarak diyorum ki, gündelik hayatın içinde karşılaştığınız ağlayan bir çocuğu yargılayıp, annesine laf etmeden önce bir an düşünün. Çocuğunuzun sınıfında otizmli bir çocuğun da olmasının, farklılıkları yaşayarak öğrenecek kendi çocuğunuza da faydası olacağını lütfen unutmayın.

 

2

Her yıl Nisan ayı, Türkiye’de otizm adına yeni umutlar, yeni adımlar demek… Eğer siz de “Otizmin farkındayım, ama fark etmek yetmez, yaşamı paylaşmak gerek!” diyorsanız,  otizmli çocukların ve anne-babalarının seslerine kulak verin, sesimize ses katın, otizmin bilinirliği ve sorunların çözümü için gönüllü destek verin ki, çocuklarımız hep beraber büyüsün  

Çünkü her çocuk farklılıkları ile yaşamda yer almayı hak eder!

Nisan Dünya Otizm Farkındalık Ayı’nda yaşamı paylaşan herkese yürek dolusu selam olsun!

 M. İrem Afşin

Nazım Özgün’ün Annesi

Gönüllü Otizm Aktivisti

[email protected]

www.twitter.com/iremafsin

www.facebook.com/afsinirem

www.hthayat.com/yazarlar/m-irem-afsin

 

OTİZMİ FARK ET, YAŞAMI PAYLAŞ! Kampanyası:

Otizmi fark et, fark ettir! Farkında olman yetmez, yaşamı paylaş! Yaşamı paylaşmak, sorunları paylaşmaktır. Ayrımcılık yapma, otizmliye engel yaratma!

#otizmifarketyasamipaylas http://youtu.be/O-xTwfFbGoo

1

 

Scroll To Top